Şişmanlık (Obezite)
Vücut genetik olarak, gıda bulamadığı zamanlarda tüketilmek üzere, besin depolamak güdüsüyle programlanmıştır. Bu ilk çağlarda doğal olarak gerekliydi. Çünkü insanlar yoğun enerji harcayıp avlanarak beslenirlerdi ve tıpkı günümüzde Afrika belgesellerindeki vahşi hayvanlar gibi, av bulunca beslenip, depolayıp bir sonraki ava kadar bu depo ile idare ederlerdi. Zaman içinde gıdaya ulaşmak kolaylaştı. Artık çok fazla enerji harcamadan arka bahçede beslenen hayvanlardan veya sebze, meyve bahçelerinden, daha da kolayı gıda satan dükkanlardan temin etmek mümkün hale geldi. Yeter ki ödeme gücünüz olsun. Gıdaya varlıklılar çok daha kolay ulaşabildikleri için, kilolu hatta şişman olmak zenginlik, güç ve sağlıklı olmanın göstergesi haline geldi. Ortaçağda Avrupa’da ve aynı yıllarda Osmanlı İmparatorluğunda kilolu insanlar daha makbuldü. Günümüzde ise, bazı bölgeler hariç toplumların çoğu kesimlerinde insanlar, bedensel enerji harcamadan, kolayca marketlerden az yada çok gıdaya ulaşabiliyorlar. Üstelik lezzet uğruna giderek artan kalorili ve kolay sindirilebilen rafine edilmiş gıdaları tüketip, buna karşılık hemen hiç fiziksel aktivite göstermiyorlar. Bütün bunların sonunda kodlanmış genetiğe göre besinin gelecekte kullanmak üzere depolanmasına devam ediliyor ama o ihtiyaç duyulacak olan gelecek hiç gelmiyor ve biz giderek olması gerekenden fazla yağ dokusu biriktiriyoruz. İşte buna şişmanlık deniliyor. Yani vücuttaki yağ dokusunun artmasına. Yoksa sporcu bir kişinin kas ve kemik kitleleri daha fazla olduğu için tartıda ideal kilosundan fazla çıkması, şişmanlık olarak adlandırılmamaktadır. Çünkü bu kişide yağ dokusu fazla değildir. Bunun tersi olarak, ideal kiloya sahip bir kişide kas ve kemik dokusu az, yağ kitlesi olması gerekene gore fazla ise bu kişi, kilosu fazla olmasa bile şişman sayılabilmektedir. Şişmanlık artık estetik bir sorun olmaktan çok bir metabolik hastalık olarak kabul edilmektedir.
Şişmanlık tanımlamasında kullanılan bazı ölçüm yöntemleri mevcuttur. Bunlardan biri “Vücut Kitle İndeksi (VKİ)”dir. Ağırlığın metre cinsinden boyun karesine oranı ile hesaplanır. Örneğin 1.70 m boyunda ve 70 kg ağırlığındaki bir hastanın VKİ = 70/1.72 = 24.2’dir. VKİ 18.5-25 arasında olan kişiler normal kilolu, 25-30 arası balık eti veya toplu, 30-40 arası şişman ve 40’ın üzeri ise bazı hastalıkların ortaya çıkmasına elverişli şişmanlık durumu olarak ifade edilir. Bel çevresinin erkekte 102 cm, kadında 88 cm’yi geçmesi, ya da bel çevresinin kalça çevresine oranının erkekte 0.9, kadında ise 0.8’den fazla olması abdominal veya erkek tipi ya da elma tipi şişmanlık olarak tanımlanmaktadır. Son iki ölçüm aynı zamanda yağ dokusunun vücudun hangi bölgesine biriktiğini anlamamıza da yarar. Eğer fazla olan yağ dokusu karında, iç organların çevresinde birikmişse o kişide bazı ek metabolik hastalıkların (örn. tansiyon yüksekliği, insülin direnci ve şeker hastalığı, kan yağlarında yükseklik, kalp ve beyin damarlarında tıkanma ve buna bağlı kalp krizi ve felç) görülme ihtimali artar. Yağ dokusu daha çok kalça ve bacaklarda birikmişse bu sefer kadın tipi veya armut tipi şişmanlıktan bahsedilir ancak bu, beraberinde metabolik hastalıkları getirmekten çok kozmetik bir problem olarak kalır.
Şişmanlık gerçekten bir sorun mudur?
Türkiye’de benzer koşullarda yaklaşık 10 sene arayla yapılan iki taramada obezitenin 20 yaş üzeri kadınlarda % 37, erkeklerde % 107 oranında arttığı saptanmıştır. Aynı yaş grubunda toplam nüfusun % 40’ı kilolu, % 32’si şişman bulunmuştur. Benzer durum bütün dünya için de geçerlidir ve her 4 erişkinden üçü ya şimdi kilo problemi yaşamaktadır veya gelecekte bu soruna sahip olma potansiyeli taşımaktadır.
Şişmanlık nedenleri.
Obezite gelişmesinde genetik alt yapı önemlidir. Bazı ailelerde obezite ve buna bağlı gelişen bazı hastalıklar ailenin her bireyinde istisnasız olarak ortaya çıkabilir. Ama bunun dışında yaşlanmak, hazır “fast food” tarzı yiyeceklerle beslenmek, kadınlar için çok doğum yapmış olmak, günlük hareketliliğin azalması veya düzenli yapılan sporu bırakma, alkol tüketimindeki artış gibi nedenler de kilo getirmektedir. Evlendikten sonra görülen kilo artışının bir nedeni daha düzenli yemek yeme iken, bir diğer önemli nedeni ise tarafların artık kendilerini karşı cinse beğendirme ihtiyacı duymamasıdır. Yani alan almış, satan da satmıştır artık. Tüm bu nedenlerin ötesinde unutulmamalıdır ki bir kişi ancak harcadığından daha fazla enerji alırsa ya da tersinden söylersek aldığı enerjiden daha az harcarsa şişmanlar. Bu söylenen nedenlerin dışında gerçekten patolojik olarak ve kısa sürede fazla miktarda kilo alımı söz konusu ise bunun herhangi bir metabolik veya hormonal hastalığa bağlı olmadığından emin olmak için araştırma yapmak da gerekebilir.
Şişmanlık ne gibi hastalıklara neden olmaktadır?
Şişmanlık, önlem alınmaması ve uzun süre devam etmesi halinde en çok kalp-damar, hormon, solunum, sindirim, genital ve idrar, kas-iskelet, deri ve psikolojik sistemler olmak üzere birçok sistemi olumsuz etkilemektedir. Netice olarak da genel damar sertliği, kalp damar hastalıkları, kanda pıhtılaşmaya eğilim ve kalp krizi, kalp yetmezliği, tansiyon yüksekliği, beyin kanamaları ve felç, kan yağlarında yükselme, insülin direnci ve gizli ya da açık şeker hastalığı, erken ergenlik, üreme çağındaki kadınlarda tüylenme, adet düzeninde bozulma, Polikistik Over Sendromu ve kısırlık, erişkin erkeklerde cinsel istekte azalma, iktidarsızlık ve kısırlık, özellikle kadınlarda idrar kaçırma, sindirim sisteminde reflü ve mide fıtığı ile bunun sonucunda yemek borusu alt ucunda ülserler, safra kesesi taşları, karaciğerde yağlanma gelişebilir. Kanser ile şişmanlık arasındaki belirgin bir ilişki vardır. Kadınlarda rahim ve meme kanseri, erkeklerde ise prostat büyümesi ve prostat kanseri, şişman olmayanlara göre daha fazla görülmektedir. Solunum sisteminde kapasite azalması ve buna bağlı sık görülen akciğer enfeksiyonları ile uyurken nefesin tutulması ile kendini gösteren uyku apnesi ortaya çıkabilir. Özellikle karın derisinde gerilmeye bağlı çatlaklar ve sivilce ile enfeksiyona veya mantara bağlı cilt hastalıkları görülebilir. Kemik ve eklemlerde kireçlenme, eklem iltihapları, topuk dikeni, bel fıtığı ve gut hastalığı, kilo arttıkça görülme ihtimali artan durumlardır. Şişman kişilerde psikososyal değişiklikler, sosyal yaşamdan izole olma isteği, aşağılık duygusu, alkol alışkanlığında artma, fiziksel aktivitede azalma ve sonuçta işsiz kalma görülebilmektedir.
Kilo vermenin ne gibi yararları vardır?
Vücut kitle indeksi 30’un üzerinde olan kişilerde eşlik eden hastalık ve ölüm oranlarında artış görülür. Kilo vererek vücut kitle indeksini bu kritik oranın altına düşürmek demek, hastalık gelişme ve ölüm risklerini azaltmak demektir. Böylece kalp-damar hastalıklarının oluşması, kan yağları, kalp krizi görülme oranları azalır, iyi kolesterol düzeyleri artar. Kaybedilen her 10 kg ile kan basıncı 10 mmHg düşer. Böylece kullanılan tansiyon ilaçlarına ihtiyaç azalır veya tamamen biter. Şeker hastalarında kan şekeri kontrolünü bozan en önde gelen neden kilodur. Kilo verme ile daha az ilaç ve insülin kullanarak daha iyi kan şekeri kontrolü sağlamak mümkündür. Üreme ve adet düzeni ile ilgili yaşanan sorunlar da kilo verme ile azalacaktır. Zayıflama ile iskelet ve eklemler üzerine binen yük azalacağından kireçlenme, eklem iltihapları ve bel fıtıklarında düzelme görülebilir. Karaciğer yağlanması ve mide barsak sistemine ait yakınmalar azalabilir. Uyku apne sendromunda düzelme olur. Ayrıca iyi bir iş başarmış olmanın verdiği öz güven ve estetik düzelme ile kişi kendini psikolojik açıdan daha rahat hisseder.
Tedavide diyet
Şişmalık tedavisindeki en önemli basamaktır. Diyet demek, uzun süre aç kalmak, öğün atlamak, tek bir yiyecek ile bütün günü geçirmek, karbonhidrat kaynağı besinlerden uzak durmak veya çok düşük kalorilerle beslenmeye çalışmak demek değildir. Çünkü bunların yarardan çok zararı olur ve sonuç almak da son derece zorlaşır. Kısa süreli diyetle 3-5 kilo hemen verilebilir ancak çoğunun yaşayarak tecrübe ettiği gibi, eski beslenme düzenine geçildiği anda kilolar aynı miktarda hatta daha fazla olarak geri alınır. Ayrıca tek yönlü beslenme tarzındaki diyet ile bir süre sonra bazı gıda maddelerinin eksikliğine ya da çok fazla tüketilmesine bağlı belirtiler ve hatta hastalıklar ortaya çıkabilmektedir. Öyleyse kilo vermede en ideal diyet hangisidir? İdeal bir diyet, uygulanması biraz da sabır isteyen, içerik olarak herşeyi içinde bulunduran ancak miktar olarak az, kalori olarak düşük düzenlenmiş bir diyettir. Yani kişi herşeyden yiyebilir ancak az miktarda ve günlük olarak belli bir kaloriyi geçmemek şartıyla. Canı çok istediyse kişi hamurlu veya şerbetli bir tatlı da yiyebilir. Ancak bunu karşılayacak miktarda diğer gıdalardan azaltma yapması gerekmektedir. Hasta, doktoru ve diyetisyeni ile oturup bir kilo hedefi tesbit eder. Bu kiloya ne kadar zamanda ulaşacağını kararlaştırır. Hedef başlangıçta % 5-10’luk bir azalmadır. Bu hedefe ulaşmak için hastanın uygulayabileceği diyetin kalori miktarı hesaplanır. Fazla miktarda yemek yediğini belirten birinin bir günde tükettiği gıdaların toplam kalorisi hesaplanır ve 600-800 kalori çıkarılarak kişinin alması gereken günlük kalori belirlenir. Ancak bu miktar, çok özel durumlarda ve hastanede yatırılarak uygulama haricinde hiçbir zaman 1000 kalorinin altında olmamalıdır. Kilosuna ve yaşına göre zaten az miktarda yemek yiyen ancak aralarda abur cubur atıştıranlar için kalori miktarını değiştirmeye pek de gerek olmayabilir. Bu kişilerde abur cuburu kesmenin ve aktivitesini arttırmanın yollarını araştırmak gerekir. Eğer alınan miktar zaten az ve aralarda atıştırma da olmuyorsa o zaman enerji harcamayla ilgili bir problem var demektir. Çünkü daha önce de belirtildiği gibi kilo vermek ancak alınan gıdadan daha fazlasını yakmakla, ya da yakılan enerjiden daha azını almakla mümkündür. Kişi bu programa başlarken bunun ara hedeflerle adım adım ilerleyeceğini ve ortalama 1,5 yıl gibi uzun bir zaman süreceğini bilmelidir. Ancak böylece uygulanan diyet, kişide bir yeme alışkanlığı haline gelir ve medikal takibi bittiğinde hala bu yeme tarzına devam edip, verdiği kiloları geri almayabilir. Kişi bu tarzda beslenmeyi bir alışkanlık haline getirmediyse kiloları geri alması kaçınılmazdır. İlk hedeflenen kiloya beklenen süre içinde ulaşıldıktan sonra oturup yeni hedef ve yeni süre saptanır ve bu iş, kişi ideal kilosuna ya da kabul edilebilir kiloya gelene kadar devam ettirilir.
Egzersizin önemi
Egzersiz, şişmanlık tedavisinde en önemli ikinci yöntemdir. Kilo verdirici egzersiz türü izotonik (aerobik) yani ağarlık kaldırmayı gerektirmeyen, birçok kas grubunu çalıştıran, koşu, yürüyüş, bisiklete binme, yüzme gibi aktivitelerdir. İzometrik egzersizler ise vücutta kas gelişimini sağlar, yağ oranını azaltır ancak kilo verdirmede pek yararı yoktur. Programa başlamadan önce özellikle kalp ve diğer vücut sistemlerinde egzersize engel bir durum olup olmadığının incelenmesi gerekir. Düzenli egzersiz yapan kişilerde istirahat sırasında da metabolizma hızının yüksek olduğu gösterilmiştir. Egzersizin enerji harcatma etkisi egzersizin sona ermesinden sonra da devam etmektedir. Bir diğer olumlu etki de egzersiz sırasında ve sonrasındaki 15 dakika boyunca yeme isteğinin ve özellikle yağlı yemek yeme arzusunun azalmasıdır. Ayrıca egzersizin, şeker hastalarında kan şekerini düşürmek, kolesterol ve trigliserid gibi kan yağlarını azaltmak, yüksek olan kan basıncını düşürmek, kanın pıhtılaşmasını önlemek ve kişinin psikolojik durumunu düzelterek kendine olan güvenini sağlamak gibi birçok ek faydaları da mevcuttur. Egzersize kısa sürelerle başlanmalı ve en az haftada 3 gün, her seferinde en az 30 dakika olacak şekilde arttırılmalıdır. Burada önemli olan ağır veya yüksek tempolu egzersiz yapmaktan çok uzun sürelerle mümkün olduğunca düzenli bir şekilde sürdür Egzersiz sırasında kalp hızının belli sınırları geçmemesi gerekir. Normal kilolularda egzersiz sırasında ulaşılması gereken maksimum kalp hızı: 220-yaş olmalıdır. Şişmanlarda ise bu hız: 200 - (yaş X 0,5) şeklinde hesaplanır. Ortalama bir egzersiz sırasında bu formüllerle hesaplanan kalp hızının % 60-70’ine ulaşılması yeterlidir.
Davranış değişiklikleri.
Bazı davranış değişiklikleri, kilo vermeye yardımcı olabilir. Yemeyi uyaracak uyaranlardan uzak durmak (gıda satan dükkan vitrinlerini seyretmemek gibi), yenilecek miktarın kontrolünü kaybetmemize yol açacak ortamlarda yemek yememek (örn. televizyon karşısında), daha küçük porsiyonlar alıp gerekirse tekrar almak, küçük tabak kullanmak, her lokmayı fazla sayıda çiğnemek, her lokmadan sonra çatal bıçağı masaya bırakmak, aç karnına yiyecek alışverişine çıkmamak bunlardan bazılarıdır. Kişinin bu çabalarına aile bireylerinin, arkadaş ve iş çevresinin de destek vermesi, hastanın işini daha kolaylaştıracaktır.
İlaç tedavisi kimlere ve nasıl uygulanır?
Bugüne kadar pek çok ilaç, şişmanlığın tedavisinde kullanılmıştır. Ancak çoğu ciddi yan etkiler nedeniyle piyasadan çekilmiştir. Şu an için ülkemizde, gıdalarla alınan yağın % 30’unun emilmeden barsaktan atılmasını sağlayan orlistat maddesi içeren ilaç mevcuttur. Bu yolla 3-6 aylık dönemlerde % 5-10 oranında kilo kaybı sağlayabildiği gösterilmiştir. Bunun yanısıra total kolesterol, LDL kolesterol, trigliserid gibi kan yağlarında ve diyabetik hastalarda HbA1c düzeylerinde de anlamlı düşme yapabilmektedir. Günde 3 kez yemeklerden 30-45 dakika önce 120 mg olarak kullanılmaktadır. Özellikle yemek fazla yağ içeriyorsa değişik derecelerde yağlı ishal yapabilir. Daha az yağlı gıdalarla bu yakınma azalabilir. Yağ emilimini engellediği için uzun süreli kullanımda yağda eriyerek vücuda alınan A, D, E, K vitaminlerinde eksikliğe yol açabilir ve buna bağlı belirtiler ortaya çıkabilir. Bu nedenle beraberinde belli dozlarda vitamin takviyesi gerekebilir. Ancak ilaç, diyet ve egzersize ilave yardımcı bir tedavi yöntemi olarak verilir ve belli kullanım koşulları vardır. VKİ’i 40’ın üzerinde olan veya 35'in üzerinde olup beraberinde şeker hastalığı, yüksek tansiyon, kalp hastalığı ve geçirilmiş kalp hastalığı, akciğer hastalığı gibi bazı ek hastalıkları olan kişilerde kullanılabilir.
Şişmanlıkta cerrahi tedavinin yeri nedir?
Yaşı 16-65 arasında olan, VKİ 40’ın üzerinde olan veya 35’in üzerinde olup ek hastalığı bulunan, operasyonu kabul eden, operasyon riski kabul edilebilir derecede olan, alkolik olmayan ve yapılacak operasyona uyum gösterebilecek yapıda olanlara diğer yöntemlerle kilo verdirilemediyse cerrahi tedavi düşünülebilir. Bu amaca yönelik olarak mide girişine balon koymak, midenin bir kısmını keserek çıkarmak (tüp mide), mideden ince barsağa bağlantı yaparak gıdaların emilmeden barsağa atılmasını sağlamak gibi yöntemler uygulanabilir. Bu işlemlerin uygulanacağı hastaların seçimi özel bir titizlik gerektirmektedir. Cilt altı yağ dokusunun değişik yöntemlerle çıkarılması şeklinde uygulanan cerrahinin sadece estetik açıdan işe yaradığı, metabolik olarak herhangi bir yararının olmadığı ve işlemden sonra yağ dokusunun tekrar yerine gelebileceği bilinmelidir. Büyük miktarda kilo verdikten sonra oluşan cilt sarkmalarını düzeltmeye yönelik cerrahi tedaviler de uygulanmaktadır.