DÜŞÜNCELER ÜZERİNE
“AKILCI OLMAYAN DÜŞÜNCELER” ÜZERİNE
Hem Ellis, hem Ellis’i yorumlayan Türk psikiyatristler ve psikoterapistler (Köroğlu, Güleç)’den alıntılarsak Stoacı filozof Epiktetos der ki;
“insanlara rahatsızlık veren, olayların kendisi değil, bu olaylara getirdikleri bakış açısıdır.”
Bilgi edinmek dediğimizde aklımıza gelen en temel şey, herhangi bir şeyin GERÇEK olduğuna nasıl karar verdiğimiz olmalıdır. Rasyonal emotif davranış da bilgi edinmenin güvenilir ve geçerli yollarını araştırmaktadır. Bu bakış açısından yaklaştığımızda, kendimiz ve diğerleri hakkında bilgi edinmek için bilimin kullandığı yöntemlere baş vurmak akılcı gelmektedir.
Sorulacak soru şudur :
Düşüncelerimizin doğru olduğuna dair ne gibi kanıtlarımız vardır ?
Halbuki burada yapılan hata, insanların genellikle olaylar hakkında yaptıkları çıkarımlara odaklanmalarıdır. Eğer bu çıkarımlarda hatalar varsa, bunun duygusal anlamda da sorunlara neden olabileceği düşünülmelidir.
Biz akılcı düşünmek istiyorsak mantıklı bir akıl yürütme yolunu tercih etmemiz gerekmez mi?
Öne sürülen düşüncelerin deneysel olarak kanıtlanabilir olup olmadıklarına bakmamız gerekmez mi?
Ellis’in bu kuramlardan hareketle deneyimlerini topladığında ortaya koyabildiği mutsuzluğun kaynağı olarak gördüğü en önemli gerçek AKILCI OLMAYAN DÜŞÜNCELERdir.
ONAYLANMA İSTEĞİ
En önemli akılcı olmayan düşünce “yaşamımızdaki bütün sevgili, dost ve insanların bizi sevmeleri ve onaylamaları gerektiği düşüncesi”dir. Ancak bilinmesi gereken husus yetişkinlerin onaylanmaya ihtiyaçlarının olmaması gerçeğidir. Bu tür insanların toplumsal kabule gereksinimi yoktur hatta sevilmek bile şart değildir. Ancak diğerleri sadece kabul edildikleri zaman sevildiklerini ve mutlu olduklarını düşünürler ve hissederler.
Onaylanmayı sürekli beklediğinizde bazı nedenlerle kendi kendinizi sekteye uğratmış olursunuz.
- Herkesin sizi sevmesini sağlayamazsınız, mutlaka arada sizi sevmeyen biri olacaktır.
- Sınırlı sayıda sevgi arayışında olsanız da yine de hepsinin onayını alamazsınız.
- Sizi sevenlerle yetinseniz de bu kişilerin sizi sevmekten vazgeçme ihtimali her zaman vardır.
- Her zaman her şartta sevilmek isterseniz, her zaman özel olarak sevilecek biri olmanız gerekir. Böyle bir insan olduğunuzu varsaysak bile, bu sevilebilir özelliklerinizi nasıl her zaman onlara gösterebilirsiniz? Bunun ne kadar yorucu ve yıpratıcı olduğunu düşünebiliyor musunuz?
- Her zaman sevilmeyi başarabilmiş olsanız bile, onaylanmak için sürekli çaba harcamak sizi kendi amaçlarınızdan saptırıp başkalarının önceliklerinize hizmet etmenizi gerektirmez mi?
- Sevilme gereksiniminiz arttıkça size duyulan saygı ve önemseme azalacaktır. Bu hal sizi çaresiz ve zayıf gösterir. Başkalarının onayını kazanma çabanız hoşa gitse bile, bu durum zaman içinde onlara sıkıcı gelebilecektir.
- Sevgiyi kazandınız ama ya sizi sevenlerin zamanınızı ve enerjinizi aldıklarını görmeniz canınızı sıkarsa? Birini etkin sevmek YARATICILIK ve KENDİNDEN VERMEYİ gerektirir. “Çok yoğun sevgi talep ettiğinizde, taleplerinizi karşılama çabası karşınızdakinin büyüme ve gelişimini olumsuz etkileyerek onun sevgisini baltalar”.
- Yoğun sevgi talebiniz zaman içinde sizin değersizlik duygularınızı da körükleyecektir. “sevilmeliyim, çünkü sevgisiz yaşayamayacak kadar alçak ve yetersiz bir bireyim” ve “bu nedenle başkalarının bağlılığına muhtacım” duyguları ön plana çıkacaktır.
Peki aşırı sevilme ihtiyacı ile rasyonal emotif davranış nasıl baş eder?
- Kendinize, diğerlerinin ne yapmanızı istediklerini değil kendinizin ne yapmak istediğinizi sorgulayın.
- Gerçekten elde etmek istediğiniz şeyi elde etmeye çalışırken bazen risk almanız gerektiğini unutmayın. Hata yapmaktan umutsuzca kaçınmayın. Önemli olan hatalarınızdan ders almayı bilebilmenizdir. Bunu başardığınız andan itibaren insanların ne düşündüklerinin önemi olmamalıdır.
- Sevilmekten çok sevmek üzerine odaklanın. Genel kanı sevilmenin daha zor olduğudur. Severken pasif değil aktif olmak daha önemlidir.
- Sevilmek ve değerli olmak aynı yol değildir. İçsel bir değeriniz olduğunu düşünüyorsanız bunun mutlaka sevilmek ile desteklenmesini beklemeyin.
BAŞARISIZLIK KORKULARINI AZALTMAK
Mutlaka çok başarılı, yeterli olma gerekliliği sizi mutsuz edecek başka bir akılcı olmayan düşüncedir.
Unutulmamalıdır ki “hiç kimse mükemmel değildir”.
- Hemen hemen hiç kimse mükemmel başarıya ulaşamaz.
- Çarpıtılmadığı sürece başarı, içsel değerlerinizi artırmaz. Bir konuda başarılıysanız kendisini daha üstün görüyorsanız, bu geçici bir değerlilik hissi yaratacaktır. Unutmayın ki, kendinizi daha iyi hissetmeniz sizi daha iyi bir insan yapmayacağı gibi başarısızlıklarınız sizin insan olarak değerinizi azaltmaz.
- Benliğinizi bir etkinliği ne kadar iyi yaptığınız ile değerlendiriyorsanız, ancak o etkinlik kadar iyi olduğunuz yanılsaması içindesinizdir. Diğer etkinlikler ve alanlar?
- Başarıya körü körüne kendini adamak bazen riskli ve rahatsız edicidir. Başarıya fazla önem verenler fiziksel ve ruhsal anlamda dayanıklılıklarını zorlarlar. Kendi sevdikleri işi yapmak ya da iyi bir yaşam sürdürmek için yeterince zamanları kalmaz.
- Başarı için çılgınca mücadele başkalarından iyi olma gereksinimi yaratır. O zaman kendiniz olmaktan çıkma ihtimaliniz vardır.
- Başarısızlıktan kaygı duyar, şansınızı denemekten kaçınır, risk almaktan korkar ve kendinize yabancılaşmaya başlarsınız.
“UNUTMAYIN, MÜKEMMELLİYETÇİLİĞİN KALICILIĞI YOKTUR”.
SUÇLAMAYI BIRAKIP YAŞAMAYA BAŞLAMAK
Ruh sağlığını olumsuz etkileyen konulardan birisi de suçlamak, lanetlemektir.
Kendinizi ve diğerlerini veya hoşa gitmeyen koşulları lanetlemeyi bırakabilirseniz, duygusal açıdan daha dengeli kalabilirsiniz.
* Başkalarına kötü insan etiketi yapıştırmak temelde ÖZGÜR İRADE görüşünüz ile alakalı bir konudur. İnsanların özgür iradeleri görecelidir. Doğuştan, genetik özellikler kadar, doğduğunuz yer, aldığınız eğitim, yaşadığınız şartlar ve koşullanmış tepkiler genelde insanların kararlarını farkında olmadan etkiler. Bu nedenlerle insanları YANLIŞLARI nedeniyle ayıplamak, onlara aslında tamamen sahip olmadıkları bir özgür irade atfetmek anlamına gelir.
* İnsanlar yanlış davrandıkları zaman kötü oldukları düşüncesi, ikinci bir hatalı görüşün sonucudur. Çağdaş düşünürler, ahlakın çevre ve koşullara göre büyük değişiklik gösteren görece bir kavram olduğunu göstermişlerdir. Postmodern felsefe daha da ileri giderek mutlak ve değişmez ahlak kurallarının çok katı olduğunu ve işe yaramadığını söyler.
* Doğru ve yanlış hakkında uzlaşmaya varılan durumlarda bile, hata yapan insanların eğer bilinçleri bunu algılayabiliyorsa, bu durumda onlara hatalarını nasıl düzelteceklerini ve hatalarından nasıl kaçınacaklarını anlatmak denenebilir.
* Hatalarınız nedeniyle kendinizi çok suçladığınızda, risk almaktan ve hayata kendinizi vermekten korkabilirsiniz.
* Günahlarınız nedeniyle kendinizi ve günahları nedeniyle başkalarını suçlamanız akılcı ahlaktan uzaklaşmanıza neden olur.
* İnsanların yanlış eylemleri ve kötü niyetlerini birbirine karıştırmamak gerekir. Başarısızlığın sık olması, insanın her zaman başarısız olmayacağı gibi, zaman zaman ahlaka aykırı davrananların da tam bir günahkar olacağı çıkarımı yapılmamalıdır.
* Başkalarını lanetlemek, onlara kızmak ve düşmanca davranmak demektir. Kızgınlık sizin büyüklük duygunuzu yansıtır.
* Kendinizi veya başkalarını suçlamanızın, ileride o kişinin yeniden kötü davranmasına mani olmayacaktır.
* Yanlışları yüzünden diğer insanları ayıpladığınızda, aynı standartları kendinize de uygulayıp kendinize öz saygınızı yitirebilirsiniz. Bağışlayamamak, insanın kendisini de bağışlayamamasına sebep olabilir.
ÖFKE YERİNE HAYAL KIRIKLIĞI HİSSETMEK
Burada ortak yanlış, hayal kırıklığına uğradığımız zaman mutsuzluğumuzun kaçınılmaz olduğu düşüncesidir. Hayal kırıklığı yaşadığınızda veya haksızlığa uğradığınızda, her şey berbat, felaket, olarak görülebilir. Bu da bizleri farklı şekillerde yanlışa yönlendirebilir.
- Yaşamda istediğinizi elde edemediğiniz zamanlar, bu hoşunuza gitmeyebilir. Ancak bu durumda olanları korkunç veya feci olarak görmeniz gerekmez. İşler yolunda gitmediğinde, bunu nasıl değiştirebilirim diye düşünebilmek gerekir.
- Erişkinler bir miktar hayal kırıklığına katlanabilirler.
- En yakınınızı kaybettiğinizde, onun yaşamını geri getiremeyeceğiniz gibi, kaçınılamaz veya değiştirilemez veya hayal kırıklığı içeren olaylar yaşadığınızda kendinizi gereksiz yere alt üst etmeniz gerekmez.
- Değiştiremeyeceğiniz olumsuz durumları, yaşanmış kötü bir şey olarak görebilir ve ancak diğer taraftan kabul edebilirsiniz.
- Kayıplarınıza ve hayal kırıklıklarınıza felsefi yaklaşabilirsiniz.
- Gerçek engellerimiz mesela hafifletemediğimiz ağrılarımız olduğu zaman duyuları göz ardı edebilecek veya dağıtabilecek teknikler kullanılabilir
DUYGUSAL KADERİNİ DENETLEMEK
Sizi rahatsız eden düşünceleri değiştiremeyeceğiniz düşüncesi bir başka akılcı olmayan düşüncedir.
- Dışımızda gelişen olaylar, en kötü şartlarda bize fiziksel zarar verir veya yoksun bıraktırır. Bunlar insanda telaş, utanç, suçluluk duyguları uyandırabilir, çünkü bazen insanların eleştiri ve reddedişlerini çok ciddiye alırsınız. Burada sorun, kendinizi diğer insanların beğenmeyeceği, onaylamayacağına ikna etmenizdir.
- Fiziksel acıyı kontrol etmek kadar duygusal acıyı da kontrol edebilecek gücünüz olduğunu untumayın
- Kendi kendinizi incitmeniz ve kendinize acı vermeniz, daha zor kontrol edilebilecek duygulardır. Önemli olan uzun vadede kendi kendinizi incitmemek için gereken iç disiplini oluşturmanız daha önemlidir.
ENDİŞE VE PANİĞİN ÜSTESİNDEN GELMEK
Gerçek ve doğal korkular bizim hayatta kalmamızı sağlar. Endişe ve panik ise korkudan farklı duygulardır. Endişelerimizin temelinde, diğer insanların hakkımızda ne düşündüğü ile gereğinden fazla ilgilenmek vardır.
- Bir şey tehlikeli ise izlenebilecek iki yol vardır. “Tehlikenin büyüklüğünü belirlemek ve yaratacağı hasarı azaltmayı denemek”. Eğer hiçbirşey yapamıyorsanız, durumu sükunetle kabul etmeyi denemek gerekir. Tam tersi sadece durumu duygusallaştırmak, veya devamlı yakınıp sızlanmak durumu hiç değiştirmeyecektir.
- Kaza riski mi var, kanser olmaktan mı korkuyoruz ? sadece yapabileceğimiz elimizden gelen riskleri azaltmaya yönelik tedbirlerdir. Endişelenerek hiçbirşeyi değiştiremezsiniz.
- Kötü olaylarda yaşadığımız bir diğer akılcı olmayan yaklaşım, olayı abartmamızdır. Kötü olayların en kötü tarafı onlara bizim yüklediğimiz duygusal anlamlardır. Olay başlı başına kötü olmak zorunda değildir. Bizim aklımızda yaşadıklarımız onu kötü kılar.
- Endişe süreklilik içerdiğinde son derece acı veren bir duygudur. Endişelerimizle daha samimi bir yüzleşme yaşamayı başarabilmeliyiz.
İÇ DİSİPLİN SAĞLAMAK
Kolay yolu sağlamak, başta pratik gözükse de, ileride daha hoş olabilecek bir yaşam şeklini kaçırmamıza neden olabilir. Zorluklardan ve mücadeleden kaçınmayı ve yaşamı kolaylaştırmayı sağlayarak daha huzurlu bir yaşam sağlanabileceğini düşünmek yanıltıcı olabilir. Zorluklardan kurtulmanın en iyi yolu onlardan kaçmak değildir.
KİŞİSEL GEÇMİŞİNİ YENİDEN YAZMAK
Geçmişin etkileri değiştirilemez değildir.
- Geçmişin geleceğini etkilemesine izin veriyorsanız, bu bir tür genellemedir. Bir özel durumda yaşadığınız sonuç, bütün benzer durumlarda da aynı şekilde oluşacak demek değildir. Otoriter bir babanın etkisinde büyüdüğünüzü var sayalım, hayatınızda ki bütün otorite rolündeki insanların size zalimce davranabileceği veya sizin bunu kabul edeceğiniz anlamına gelmez. Bazen burada bir duygu transferi de yaşamanız söz konusudur, yani bir zamanlar babanıza karşı yaşadığınız duyguları kocanıza karşı yaşayabilirsiniz.
- Geçmişin gölgesinde yaşadığınız sürece gelecekteki olaylarda çözümleri arayacak cesaret ve gücünü bulamayabilirsiniz.
- Bir zaman dilimi için sağlıklı olan bir davranış, başka bir zaman diliminde sağlıksız olabilir.
- Geçmişin etkilerini ve/veya başarısızlıklarını tartışmasız kabul etmek, bugünkü sorunlarla baş etme gücünüzü olumsuz etkileyebilir.
ACI GERÇEKLERİ KABUL ETMEK VE BUNLARLA BAŞA ÇIKMAK
Acı gerçekler, her zaman umutsuzluk ve hatta depresyon sebebi olmaz. Burada akılcı olmayan düşünce saplantılı ve/veya ön yargılı olmaktır.
- Hiç kimse olduğundan daha iyi olmak zorunda değildir. Olduğu gibi davranan bir insanın davranışından hoşlanmadığınızda, o insanın bu davranışını göstermemesini bekleyemezsiniz.
- Herkes istediği gibi davranabilir ve bu davranış şekli sizin istediğinizden daha farklı olabilir. Olaylar kötü gittiğinde veya talihsizlikler olduğunda bunlar da sizi kötü etkileyebilir. Ancak siz bununla duygusal bir bütünleşme içinde olursanız ve hoşgörünüzü kullanamazsanız kötü olay veya hoşunuza gitmeyen davranış sizi daha da derinden etkileyecektir.
- İnsanlar ve olayların size zarar verdiği durumlarda üzülmenin size yararı olmayacaktır. Bu sadece sizin bu durum ile baş etme gücünüzü daha olumsuz etkiyecek ve durumun sizde oluşturduğu zararı daha da derinleştirecektir.
- Kendinizi başka insanlar ve olaylar için üzmeniz sizi hedeflerinizden ve mücadele gücünüzden uzaklaştırır. Sizin kontrolünüz dışında gelişen olayların sizi duygusal olarak etkilemesine izin vermeyin
- Çözümünü bulamadığınız felaketler kolay kolay yaşanmaz. Hata yaptığınızı düşündüğünüzde, bunun üzücü olduğunu kabul edip, felaketleştirmezseniz, mesela yanlış eş veya iş seçimi gibi, yaptığınız hatadan ders çıkarabilirsiniz
- Mükemmelliyetçilik insanı yenilgi ve yanılgılara sürükler. Her zaman doğru kararlar veremeyebilirsiniz. Zaman zaman bazı konularda mükemmelliğe erişmiş olsanız bile bunu koruma şansınız asla kalıcı olmayacaktır.
HAREKETSİZLİĞİ YENMEK VE KENDİNİ YARATICI BİR ŞEKİLDE İŞE VERMEK
Kimi zaman yaşam öyle bir tablo çizer ki, yaşamın zorluklarının ve sorumluluklarının kolay bir çıkışı yokmuş gibidir. Tabii ki bu da akılcı olmayan bir düşüncedir.
Bazen buna gerçekten yürekten inanılır. Burada akılcı olmayan düşünce “en üst düzey insan mutluluğuna, durarak, atalet veya hareketsizlikle ya da pasif bir biçimde ve de kendini vermeden eğelenerek ulaşılabileceği düşüncesidir.
Burada düşüncenin akıllı olamamasının birkaç nedeni vardır :
- İnsanlar, çabaları arasındaki kısa süreler dışında, etkin olmadıkları zaman kendilerini mutlu ya da canlı hissetmezler. Sürekli hareket halinde olduklarında ne kadar yoruluyor ve geriliyor oldukları gibi, sürekli dinlenme durumunda da kolayca sıkılıp keyifsiz olurlar.
- Zeki insan, canlı ve mutlu kalmak için, kendilerini canlı bir şekilde verebilecekleri etkinliklere ihtiyaç duyar.
- Mutluluk, hedefe yönelmekten gelir. Bazı duygular, insanları can sıkıntısından kurtarır, sonuçtaki dezavantajlarına rağmen, bazı şeylerin sağlanmasına yardım ederler. Bu nedenle kaygı onlar için besleyicidir.
- Sevilmek istemenin karşıtı olarak sevmek veya aşık olmak, yaşamsal olarak kendini vermenin bir başka şeklidir. Yaşamak temelde, yapmak, eylemde bulunmak, sevmek, yaratmak, düşünmek demektir. Uzun süre tembellikte bu eylemler en aza iner.
- Pek çok insan işin başında sürükleyici etkinliklere kendisini vermeye zorlanır ve hatta hiçbir şey yapmadan oturmayı daha kolay bulur. Ancak başlangıçta gayret edip, etkinliğe kendilerini zorladıklarında, aktif olmaları onlara pasif olmalarından daha çok zevk verir.
- “hiçbir şey ilgimi çekmiyor deyip hayatlarında pasif kalan insanlar” çoğunlukla akılcı olmayan korkulardan, başarısızlık korkularından kaçınmaya çalışırlar.
- Başarı güveni, iç verimlilik, etkinlikle yakından ilişkilidir.
- Kendinize zararlı davranış modelinizi kırmak için eyleme geçmelisiniz. Sağlık, mutluluk veya başkalarıyla ilişkilerinizi baltalayan herhangi bir alışkanlık modeliniz varsa ve onu değiştirmek istiyorsanız, genellikle hem düşünüşünüz hem de eylemleriniz ile bu alışkanlığa kuvvetle karşı durmanız gerekir. Büyümek, gelişmek ve ilişki kurmak ZAMAN ve ÇABA gerektirir.
- Hareketsizlik hareketsizlikle beslenme eğilimindedir. Özellikle kaygı yüzünden bir etkinlikten kaçındıkça onu yapmama alışkanlığı edinirsiniz. O zaman etkinliği gerçekleştirmek daha da zorlaşacaktır.
Dr. Turgut Önder
Kaynak :
1. Akılcı Yaşam Kılavuzu (Dr. Albert Ellis)-alıntı
2. Psikofelsefe (Dr. Cengiz Güleç)