PSİKOLOJİDE KADINLAR ve ERKEKLER
Cinsiyette farklılıktan söz etmek…..
Bilim adamları ve konunun uzmanları şöyle sorar soruyu, belki de doğru soru budur.
Farkın kaynağı cinsiyet midir yoksa kadın veya erkek bireyin kendi özelliği midir?
Konu gerçekten hassas, doğru şekilde incelenmediğinde cinsiyet ayırımclığı olarak bile algılanabilir. Ama asıl önemli olan sanırım, farklı olabilmeyi düşünebilmeyi, farklıyı istemeyi kabul ederken eşitliği kabul ederek, eşitliğe saygı gösterebilmek.
M. Zihni Sungur konuyu şöyle özetler : “eşitlik, farklı cinsiyetlerin yapmak istediği şeyleri seçebilme özgürlüğü, farklılık ise erkek ve kadınların aynı şeyleri yapmamayı seçebilme özgürlüğüdür”.
Temel konu farklılığı zenginlik olarak görebilmektir. Bu farklılıklarla birlikte yaşayabilmek insanı tadına varabilirseniz zenginleştirir (integrasyon), ama diğer taraftan karşınızdaki insan gibi düşünmeye, davranmaya, sevmeye, yaşamaya çalışırsanız ki buna “miş gibi davranmak” denir bir süre sonra ona benzemeye başlayabilirsiniz (asimilasyon) ve sonunda artık siz olmaktan çıkarsınız, bırakın karşınızdaki bireyi, kendinizi sevmekten de uzaklaşırsınız, dahası hayal kırıklıkları yaşarsınız.
Mesele aslında aşkın biyokimyasından da başlıyor olabilir. “aşkın körlük hali olması”, nörobiyolojik olarak farkındalığın olmadığı, daha çok pozitif bakıldığı dönem, insanların kusurlara değil, kendini doğruyu bulduğuna dair ikna etmek için veriler topladığı dönem. Ve sonra birlikte yaşam veya evlilik geliyor…
Ancak aynı çatı altına girmeyle beraber, ilişkinin başka bir evresi başlıyor. Ortak yaşam doğal olarak farklı öncelikleri, özen gösterilmesi gereken konuları da beraberinde getiriyor. Farklılık ve eşitliği içselleştirememiş bireyler ise bu durumda, bir güç savaşına veya kendi doğrularını dayatmaya başlıyorlar. Çocukluklarından itibaren oluşturdukları temel inanç ve şemaları karşı tarafa dayatmaya çalışırken, asılında kendi “comfort zone” rahat ve güvenli alanlarını oluşturmaya çalışıyorlar. Ancak bu sırada bunu gerçekleştirebilmek için, karşı tarafın dengesini yavaş yavaş bozmaya başladıklarını gözden kaçırıyorlar.
Aşık olma dönemine geri dönersek, burada kadın ve erkeğin konusu aynıdır, karşı tarafındaki birey ile bir ortak nokta bulunmuş ve bunu destekleyici unsurlar araştırılmaktadır. Bilinir ki erkekler kadınlardan daha az kelime tüketirler, ancak bilinir ki erkekler aşk dönemlerinde normal hayatlarından çok daha fazla konuşurlar ve kendilerini ifade ederler. Çok sık yaşanan bir örnektir, evlendikten sonra bir kadının “ evlenmeden önce ne kadar çok konuşur ve anlatırdın, ne güzel sohbetler ederdik, şimdi artık hiç konuşmuyorsun”… Bir şeyleri anımsatıyor sanırım bu cümle… Hâlbuki aşk döneminde ortak bir dil konuşulmaktadır…
İşte buradan kaynaklanmaktadır, bu ilişkiyi kontrol edebileceği ve doğrularını karşıya aktarıp, kabul ettirebileceği çabası tarafların.. Ya da insan düşünür ki, bir şeyler ters giderse ben kontrol edebilirim, ancak her ne kadar “aşk iki kişilik” de olsa, dış faktörleri kontrol edebilme şansınız, bir araba kullanırken direksiyon sizdeyken, frenin patlaması, başka bir arabanın üzerinize gelmesi veya kurallara uymaması gibi ilişki de çok rahat kontrolden çıkabilecektir ve her zaman kontrol edebilmek sizin elinizde olamayacaktır, siz istediğiniz kadar kaza yapmadan, direksiyona sıkı sıkı tutunarak, bütün kurallara uymaya çalışarak arabayı kullanmaya çalışsanız, ve gidebileceğiniz en emin en yavaş süratle arabayı kullanma gayretinde olsanız bile… Unutmamak gerekir, her yol pürüzsüz, virajsız değildir, benim çocukluğumda dediğim gibi yumuşak yol hiç değildir ve arabanız da ne kadar kusursuz olsa da teknik hata dışında güncel dille donanım hatası da yapması mümkündür. Hele bir de bu kullandığınız arabaya iki şoför bindiniz, ve aracın iki direksiyonu olduğunu varsayarsanız (MZ Sungur)…
Tabii ki aşkın her zorluğu yeneceği varsayımı ne kadar hoş olursa olsun, eksik bir tanımlamadır. Çünkü ilişkinin veya aşkın başlangıcında ne kadar olumlu noktalara bakarsak bakalım ve yoğunluğu ortak paydalara verirsek verelim, aynı çatı altına sevgili veya eş olarak girildiğinde eklenecek sorumluluklar ve yapılması gerekenler, zorluklar olarak karşımıza çıkacaktır ki bu doğal bir süreçtir.
Burada mesele olumluluklar ve sorumluluklar dengesini başarıyla yürütebilme meselesidir. Artılar ve eksiler gibi de düşünülebilir ortak yaşamın getirdikleri. Önemli olan matematikteki gibi eksi ile artıyı çarpıştırmamak gibi olmalıdır ilişki. Sorumluluklar ve belki de zorunluluklara bakarken Epiktetos’u anmadan geçmemek gerek. Unutulmamalıdır ki, bizi asıl rahatsız eden “şeyler” olaylar veya durumlar değil, bizim onlara kattığımız “anlamlardır”.
Hepinize ilişkilerinizde artılarınızın eksilerinizden fazla olmasını dilerim. Çift terapisinde amaç, eksileri kabul edip düzeltebilmek, unutulmuş olması muhtemel artılarınızın neler olduğunu hatırlayarak yola devam etmektir.
Kaynaklar :
Prof. Dr. Haluk Yavuzer (Editör): Evlilik Okulu. Evlilikte kişilerarası ilişkiler ve iletişim becerileri. Remzi Kitabevi (2015)
Prof. Dr. Mehmet Zihni Sungur: Aşk Evlilik Sadakatsizlik. Şeytan üçgeni. Destek Yayınları (2022)
Bilgi ve Randevu için;
0 (312) 666 7 666