Lökositleri meydana getiren hücrelerden granülosit ve monositler kemik iliğindeki blast adı verilen genç hücrelerin olgunlaşması sonucu oluşurlar. Akut miyeloid lösemide (AML), normal olgunlaşma süreci bozulur, blast adı verilen genç hücreler olgunlaşamaz ve kemik iliği ile kanda birikmeye başlarlar.

AML kemik iliğinde gelişen hücrede kazanılmış DNA değişikliklerinden (mutasyonlar) kaynaklanmaktadır. Kemik iliği hücresi lösemik değişikliğe uğradığında birçok hücreye bölünür. Bu hücreler çoğalır, normal hücrelerden daha fazla yaşar ve sağlıklı hücrelerin yerini alırlar. Kontrolsüz büyüme "lösemik blastlar" olarak adlandırılan hücrelerin birikimine neden olur. Lösemik blastik hücreler normal kan hücreleri olarak fonksiyon gösteremezler ve normal kemik iliği hücrelerinin üretimini bloke ederek, kanda kırmızı küre (anemi), platelet (trombositopeni) ve beyaz küre, özelikle nötrofil (nötropeni) eksikliğine neden olurlar.

Akut Miyeloid Löseminin Nedenleri

İnsanlar herhangi bir yaşta AML’ye yakalanabilirler. AML’ye yakalanma ihtimali yaşla artmaktadır. Sağlıklı hücrelerin neden AML hücrelerine dönüştüğünü halen kesin olarak bilmemektedirler. Kesin nedenleri bilinmemekle birlikte hem genetik hem de çevresel faktörlerin önemli rol oynadığı düşünülmektedir. Genlerde oluşan değişikliklerin (mutasyon, translokasyon) bazıları lösemi gelişimine yol açan genleri uyarırken, bazıları da lösemi oluşmasını engelleyen genlerin fonksiyonunu bozarak lösemi gelişimine neden olurlar.

Bugüne kadar yapılan araştırmalar neticesinde AML'ye neden olabilecek bazı risk faktörleri saptanmıştır. Başka bir kanser nedeniyle kullanılan kemoterapiler veya radyoterapi, Down sendromu gibi genetik hastalıklar, uzun süreli benzene maruziyet, sigara bunlardan bazılarıdır. Bu risklere maruz kalan birçok kişi AML’ye yakalanmaz.

AML bulaşıcı değildir, bu nedenle başkasından AML kapmanız mümkün değildir.

Akut Miyeloid Löseminin Belirtileri

AML hastalarında genellikle bulgu ve belirtiler haftalar veya günler içerisinde ortaya çıkar. Bir ay önce hiçbir şikayeti olmayan hatta bir ay önce yapılan kan tahlillerinde herhangi bir anormallik bulunmayan hastalara bir ay sonra AML tanısı konulabilir.

AML’nin belirti ve bulguları birçok hastalıkla ortaktır. Bu nedenle bazen hastalar veya hekimler tarafından önemsenmeyebilir. Anemiye bağlı olarak halsizlik, çabuk yorulma, fiziksel aktivite sırasında nefes darlığı oluşur. Trombosit sayısının düşüklüğüne bağlı vücutta morluklar, toplu iğne başı büyüklüğünde yaygın kırmızı döküntüler, dişeti ve burun kanaması olabilir. Ateş, solunum yolu ve boğaz enfeksiyonlarına bağlı sıklıkla saptanır ancak ateş tek bulgu olabilir. Bazen diş etlerinde şişlik görülebilir. İştahsızlık çoğu hastada vardır ve ek olarak istemsiz kilo kaybı görülebilir.

Akut Miyeloid Lösemide Tanı

AML tanısını koymak için kan ve kemik iliği hücreleri incelenir. Beklenenin altında kırmızı küre ve platelet sayısı gibi bulgulara ilaveten, boyalı kan hücrelerinin mikroskopla incelenmesini içeren periferik kan yayması lösemik blast hücrelerinin varlığını ortaya koyar. Tanı, lösemik blast hücrelerini gösteren kemik iliği aspirasyonu ve biyopsisi ile doğrulanır. Kemik iliği aspirasyonu ve kemik iliği biyopsisi testlerinin amacı AML hücrelerine yakından bakmak, kemik iliğindeki AML hücresinin sayısını tespit etmek ve AML tipini saptamaktır. Kemik iliği biyopsisinde veya çevre kanı yaymasında AML blastik hücre sayısının %20’nin üzerinde olması AML tanısı koydurur. Kemik iliğinden alınan aspirasyon örneklerinde bazı testler yapılarak AML tanısının ve tipinin doğrulanması gerekmektedir.

İmmünofenotipleme AML tipini bulmak için kullanılan bir testtir. Bireyin hangi AML tipine sahip olduğunu bilmek doktorun tedaviyi planlamasına yardım eder.

Genç ve kardeşi olan hastalarda olası ilik nakli için doku uygunluk testleri (HLA) yapılmalıdır.

Kemik İliği Aspirasyonu ve Biyopsisi

Göğüsteki iman tahtası (sternum) ya da kalça kemiğine özel bir iğne ile girilerek kemik iliğinin enjektör yardımı ile alınmasıdır. Lösemi tanısının konulmasında olmazsa olmaz işlemlerden bir tanesidir. İliğin alınacağı bölge temizlendikten sonra lokal anestezi ile uyuşturulur ve böylelikle hasta ağrı duymaz. Ancak iliğin çekilmesi esnasında vakuma bağlı olarak bir çekilme hissi duyulur.  Biyopside ise kemik iliği aspirasyonu gibi kalça kemiğine özel iğne yardımıyla, lokal anestezi altında girilir ve kemik iliğinin sert kısmından küçük bir örnek alınır.

Akut Miyeloid Lösemide Genetik İnceleme

Sitogenetik analiz testleri ile bazı kromozom değişikliklerinin saptanması hastanın tedavisi hakkında önemli bilgiler sağlar.

Örneğin tüm AML vakalarının %20-25’inde saptanabilen t(8;21) (8 ve 21 kromozomlar arasındaki translokasyonla ilişkili AML M2 subtipi), t(16;16) (kromozom 16 inversiyonu veya translokasyonu ile ilişkili AML M4 subtipi), t(15;17) (15 ve 17 kromozomlar arasındaki translokasyonla ilişkili AML (t15;17 M3 subtipi) özellikle genç hastalarda olumlu prognoza işaret eder.

Olumlu prognoza neden olabilen bu tarz kromozomal anormalliklerin aksine FLT3 gen mutasyonunu içeren bazı lösemik hücre özelliklerini taşıyan hem genç hem de yaşlı AML hastalarının tedavi edilmesi daha zor olabilir.

Akut Miyeloid Lösemi Tipleri

Alt grup tayini hastaya uygun tedavi seçeneklerinin belirlenmesinde önemli faktörlerden biridir. Bazı kromozom bozukluğu olan gruplarda, hastaların önemli bir kısmında sadece kemoterapi ile şifa sağlanır. Bu hastalarda kemik iliği nakli ilk seçenek değildir. Kemoterapi sonrası veya birden fazla seride displazi olan grupta ise sadece kemoterapi yeterli olamamaktadır. Bu hastalara, uygun vericileri var ise kök hücre nakli yapılmalıdır.

AML ve miyeloid neoplazilerin WHO (Dünya Sağlık Örgütü) 2008 sınıflaması şu şekilde yapılmıştır:

  • Tekrarlayan genetik bozuklukla olan AML t(8:21), t(15:17), inv(16), t(9;11), t(6;9), inv(3), megakaryoblastik t(1;22).
  • Miyelodisplazi ilişkili değişikliklerle olan AML
  • Tedavi ilişkili miyeloid neoplaziler
  • Sınıflandırılamayan grup (M0, M1, M2, M4, M5, M6 M7), akut bazofilik lösemi, miyelofibrozlu akut panmiyeloz.
  • Miyeloid sarkom
  • Down Sendromu ilişkili miyeloid proliferasyonlar
  • Blastik plazmasitoid dendritik hücre neoplazileri

Akut Miyeloid Lösemide Prognostik Faktörler

Prognoz hastalığın nasıl seyredeceğinin öngörmektir. Prognostik kriterlere göre hastaya ilaç tedavisi veya daha ağır tedavilerle kemik iliği nakli yapılıp yapılmayacağına karar verilir.

Hastaya uygun tedavi seçeneklerinin belirlenmesinde blastik hücrelerin genetik yapısı çok önemlidir. Diğer önemli faktör ise hastanın yaşı ve genel durumudur.

Blastik hücrelerdeki kötü genetik yapı, tek kemoterapi ile remisyona girmeme, çok yüksek lökosit sayısı, ileri yaşlı hastalar, yüksek risk grubunda yer alırlar. Bu gruptaki hastalarda sadece kemoterapi ile şifa sağlamak çok zordur. Uygun hastalarda mutlaka kemik iliği nakli yapılması gerekir. Buna karşın, iyi sitogenetik bozuklukları olan [ t(15:17), t(8:21), inv16 ] ve remisyona giren hastalarda  sadece kemoterapi ile yapılan pekiştirme tedavisi ile  hastaların önemli bir kısmında şifa elde edilir. Bu grup hastalarda kök hücre nakli, pekiştirme tedavisi olarak ilk seçenek değildir.  Bu iki grup dışındaki hastalara standart riskli (orta risk) hastalar denir. Orta riskli hastalarda tedavi yaklaşımı son yıllardaki genetik anormalliklerin saptanmasıyla değişmiştir. FLT3 + olan hastalarda pekiştirme tedavisi olarak kemoterapi  yetersiz kaldığından, remisyon sonrası kemik iliği nakli yapılması gerekir. Ancak CEPBA, NPM1 + olan ve FLT3 - olan hastalarda ise sadece kemoterapi yeterli olabilmektedir.

Akut Miyeloid Lösemide Tedavi Öncesi Önemli Hususlar

Yeni AML tanısı konmuş bir hastanın, hastalığı hakkında bilgi sahibi olması tedavinin başarı şansını artırmaktadır. Bu nedenle hastaya ve hasta yakınlarına AML ve tedavisi konusunda mutlaka bilgi verilmelidir. Hastanın psikososyal durumu da tedavi sürecinde önemli olduğundan gerekli desteğin hem psikologlar hem de sosyal destek uzmanları tarafından verilmesi önemlidir.

Hastayı kemoterapiye hazırlamak için göğsün üst kısmında ven içine cerrahi olarak kalıcı kateter veya port yerleştirilir. Santral yol veya port olarak da adlandırılan kateter göğüs cildinin altında bir kanala yerleştirilir, böylece yerinde sabit kalır. İlaçlar veya kan hücrelerinin infüzyonu veya hücre sayımı ve kimyasal testler için kan örneklerinin alınması amacıyla hazır bir giriş elde edilmiş olur.

AML hastalarının çoğu yüksek dozlarda kemoterapiler aldıklarından kısırlık (infertilite) olabilir. Erkek hastalarda tedavi öncesi sperm dondurulması önerilir. Bayan hastalar için durum biraz daha güçtür. Zira yumurta dondurulması işlemindeki başarı oranı çok düşüktür. Embriyo dondurulmasının sonuçları daha iyidir.

Kemoterapi kullanımı hücre yıkımına bağlı olarak bir hücre içi kimyasalı olan ürik asidin artışına neden olabilir. Eğer tedaviyle aynı anda çok fazla hücre öldürülürse, idrardaki ürik asit miktarı öylesine artar ki bu ürik asit vücuda zarar verebilir. Kanda ürik asit oluşumunu minimuma indirmek için allopurinol veya rasburikaz gibi ilaçlar verilebilir.

Akut Miyeloid Lösemi Tedavisi

Tüm AML hastaları tanı konar konmaz tedavi edilmelidir. Tedavinin temel hedefi remisyon elde etmektir. Remisyon ise lösemik blastların kan ve kemik iliğinden kaybolması ve kemik iliğinin normal yapı ve fonksiyonunu kazanması demektir. Remisyondaki bir hastanın belirgin bir yakınması kalmaz ve kan sayımları normal bulunur. Remisyon sağlanması için hastaların önemli bir kısmında yoğun bir kemoterapi uygulanması gerekir.

AML'de tedavi, remisyon indüksiyonu ve pekiştirme tedavisi olmak üzere 2 bölümden oluşur. Remisyon sağlanması için yapılan tedaviye remisyon indüksiyon tedavisi denir. Şifa sağlamak için hastaların mutlaka önce remisyona girmesi gerekir.

Remisyon İndüksiyon Tedavisi

Kemoterapi tedavisinin başlangıç fazı indüksiyon tedavisi olarak adlandırılır. AML hastaları indüksiyon tedavisi için genellikle 4-6 hafta, bazen daha uzun süreyle hastaneye yatırılmalıdır.  Remisyon indüksiyon tedavisi olarak genellikle birden fazla kemoterapik ilaç, birlikte veya ardışık olarak uygulanır. En sık kullanılan ilaçlarlar şunlardır: Sitozin arabinozid ile daunarubisin veya idarubisindir. En sık kullanılan rejimde sitozin arabinozid genellikle 7  gün sürekli olarak damar yoluyla verilirken, daunarubisin veya idarubisin 3 gün üst üste kısa süreli damardan verilir buna 3+7 rejimi denir. Ancak bazı merkezlerde bu rejimin değişik tipleri kullanabilir. Bazı merkezlerde Etopozid gibi ilaçlar ilave olarak verilebilir. Son yıllarda anti CD 33 antikoru, 5-azacitidine ve  clofarabine  kullanılmaya başlanmıştır. Bu ilaçların sitozin arabinozid  ve daunarubisin veya idarubisin ile kombinasyonları ile başarılı sonuçlar bildirilmeye başlanmıştır.

Bu tedavi ile lösemik blastlar öldürülürken normal hücreler de zarar görür. Tedavi sırasında anemi, trombosit düşüklüğü ve lökopeni görülür. Trombositopeniye bağlı olarak kanama ile lökopeniye bağlı enfeksiyon sık görülür. Trombositler düştüğünde hastalarda  kolay kanama oluşabileceğinden diş fırçalamaması ve erkek hastaların traş olmaması gerekebilir. Trombositleri düşük  hastalara trombosit verilmesi gerekebilir. Bunun için uygun vericiler, aferez cihazı adı verilen aletlere bağlanarak trombosit süspansiyonları hazırlanır. Trombosit verilmesinin vericiye bir zararı yoktur. Bakteriler mantarlar ve daha az oranda da virüsler enfeksiyon etkenidir. Hastaları enfeksiyondan korumak için hasta yakınları özelllikle bu dönemde çok dikkatli olmalıdırlar. Hasta olan veya halsizlik, kırgınlık, burun akıntısı, boğaz ağrısı gibi hastalık bulguları taşıyanlar hasta ziyaretine gitmemelidirler. Yine bu dönemde, hastanede verilen veya izin verilen  yiyecek ve içecek dışında hastaya bir şey verilmemelidir. Enfeksiyon için güçlü antibiyotikler kullanılır. Bazı hastalar enfeksiyon nedeniyle bu dönemde kaybedilebilirler.

Tedavi sonrası iyileşme için genellikle 4 haftalık bir periyoda ihtiyaç duyulur. Remisyon indüksiyon için bir veya iki kez kemoterapi rejimi verilebilir. Bu tedavi sonrası hastaların önemli bir kısmı remisyona girer. Ancak bu remisyon süresi genellikle kısa olduğunda ilave tedaviye ihtiyaç duyulur.

Pekiştirme Tedavisi

Remisyon süresi kısa olduğundan ve ilave tedavi verilmezse hastaların hemen hepsi nüks edeceğinden remisyon sağlanan hastalarda  ilave tedaviye ihtiyaç duyulur. Bu ilave tedaviye pekiştirme tedavisi (konsolidasyon tedavisi) denir.

Pekiştirme tedavisi ya ilave kemoterapi verilerek ya da kemik iliği  nakli ile yapılır. Hastanın risk grubuna göre  hangi tedavinin verileceğine (kemik iliği nakli veya kemoterapi)  karar verilir. İyi risk grubunda ilave kemoterapi ile pekiştirme tedavisi yapılırken kötü risk grubunda kemik iliği nakli yapılmaktadır.  Kemik iliği nakli, doku uyumlu akrabadan (allojenik kemik iliği nakli) veya kişinin kendisinden (otolog kemik iliği nakli) yapılır.

İlave kemoterapi olarak remisyon sağlanması için verilen kemoterapi bir veya daha fazla kez tekrarlanır  veya farklı kemoterapi rejimleri kullanılabilir. Pekiştirme tedavisi olarak genç hastalarda sıklıkla yüksek doz sitozin arabinozid verilir.

Pekiştirme tedavisinden başka AML’de,  ALL de olduğu gibi 2-3 yıl süren idame tedavisi  yapılmaz.

Allojenik Kök Hücre Transplantasyonu

Kemik iliği nakli yan etkileri fazla olduğundan  tüm AML’li hastalarda önerilen bir tedavi şekli değildir.  Ancak remisyon sonrası hastalığı yineleyen (nüks), remisyon tedavisine yanıt alınamayan ve yüksek riskli grupta, hastanın uygun vericisi varsa allojenik nakil  yapılmalıdır. Nakil yapacak merkezin deneyimine göre orta riskli hasta grubunda da allojenik kemik iliği nakli yapılabilir. Özellikle bu grup hastalarda, son yıllarda saptanan FLT3 +  ise  kök hücre nakli yapılmalıdır.

Allojenik nakil yapılmasının amacı; daha fazla AML hücresi öldürmek için kuvvetli dozlarda kemoterapi vermek ve hastaya, kalan AML hücrelerine saldıracak olan donör immün hücrelerini vermektir. Donör hücrelerinin AML hücrelerine saldırması graft versus lösemi veya GVL olarak adlandırılır.

Allojenik nakil hastanede yapılır. Hastaya ilk olarak yüksek doz kemoterapi ve/veya radyasyon tedavisi verilir. Donörden kök hücreler alınır. Donör erkek veya kız kardeş olabilir. Donör, kök hücreleri hastanın hücreleriyle “eşleşen” başka bir kişi olabilir. Donörün kök hücreleri intravenöz yolla veya santral yolla hastaya verilir. Donörün kök hücreleri hastanın kanından kemik iliğine geçer ve yeni kırmızı küreler, beyaz küreler ve plateletlerin yapılmasına yardım eder.

Allojenik nakil yüksek riskli işlemlerdir. Bu nedenle allojenik nakil bazı AML hastaları için iyi bir tedavi olmayabilir. Bu nedenle karar verilirken kar-zarar oranın iyi belirlenmesi gerekmektedir.

Otolog Kök Hücre Transplantasyonu

Standart risk AML hastalarında özellikle allotransplantasyon için uygun kemik iliği vericisi de yok ise Otolog nakil pekiştirme tedavisi amacıyla bir seçenek olabilir. Otolog nakil için hastanın kendi kök hücreleri kullanılır. Kök hücreler hastanın kanı veya kemik iliğinden alınır ve kemoterapi başlamadan önce bu hücreler depolanır. Kemoterapi bittikten sonra bu hücreler hastanın kanına yeniden infüze edilir. Otolog nakilin amacı vücudun yüksek doz kemoterapi sonrasında normal kan hücreleri yapma yeteneğini yeniden oluşturmaktır.

Relaps veya Refrakter AML

Tedavi sonrasında hastaların kemik iliğinde AML hücreleri kalabilir. Bu durum refrakter AML olarak adlandırılır. Bazı hastalarda tedavi sonrasında remisyon görülür fakat daha sonra AML hücreleri yeniden ortaya çıkar ve bu durum relaps olarak adlandırılır.

Tedavinin ilk turunda kullanılmayan ilaçlar refrakter AML’de verilebilir. Relaps gösteren hastalar yeni tanı konan hastaların kullandığı ilaçlarla tedavi edilebilirler veya farklı ilaçlar alabilirler. Uygun donörü olan genç hastalara allojenik nakil de uygulanabilir.

Yaşlı AML Hastalarında Tedavi

Akut miyeloid lösemi artan yaşla birlikte daha sık görülür. Hastaların en az yarısı tanı konduğunda 65 yaşın üstündedir. Bugün için başka önemli sağlık sorunları olanlar da dahil olmak üzere yaşlı hastalar için küratif seçenekler mevcuttur.

Hastanın fizyolojik yaşı kronolojik yaşa göre tedavi toleransı için daha iyi bir belirteçtir. Ancak yaşlı hastaların tedavi edilmesi daha zordur ve birçok sebeple tedaviye daha az cevap verebilirler. Temel sebep; bu yaş grubunda kötü sitogenetik bozukluklar gibi kötü prognostik belirteçlere daha sık rastlanması nedeniyle lösemi hücrelerinin kemoterapi ile tedaviye daha dirençli olmalarıdır. Yine genel durumun kötü oluşu veya eşlik eden organ bozuklukları nedeni ile  yüksek doz tedavi çoğu kez yapılamaz.

Bazı hastalar genç hastalarda olduğu gibi yüksek doz tedaviler ile tedavi edilebilirler. Diğer taraftan standart kemoterapiye uygun olmayan hastalara düşük doz kemoterapi veya destek tedavisi verilir. Azaltılmış yoğunluktaki kemoterapiler (örneğin düşük doz sitarabin  21 gün süre ile cilt altı) veya son yıllarda azasitidin gibi yeni geliştirilen ilaçlar tedavide kullanılmaya başlanmıştır.

Bazı yaşlı hasta gruplarında indirgenmiş yoğunluktaki kemoterapiler (mini transplantasyon) eşliğinde allojenik nakil yapılmaktadır.

Akut Promiyelositik Lösemide Tedavi

AML’nin bir alt grubu olan akut promiyelositik lösemi (AML M3) diğer alt gruplardan farklıdır. Bu hastalarda sıklıkla kanama bulguları ön plandadır. Lökosit sayısı çok yüksek değildir. On beş ve 17. kromozomlar arasında translokasyon (t(15;17)) denen bir anormallik vardır. Bu anormalliğin saptanması hem tanı konulmasında hem de tedavinin etkinliğinin saptanmasında önemlidir. Kemoterapi ve ATRA  ile hastaların önemli bir bölümünde şifa elde edilir. ATRA kemoterapotik olmayıp, bir çeşit A vitamini preparatıdır. Kemik iliğinde baskılanmaya neden olmadan remisyon oluşturur. Bu tedavi ile  çok başarılı sonuçlar alındığı için kemik iliği nakli tercih edilmez, çünkü şifa oranları çok yüksektir. ATRA ve idarubisinle tedavi edilen APL hastalarının remisyon oranı yaklaşık %70 – 80’dir. Remisyona giren hastalarda genellikle 3-4 kez pekiştirme tedavisi verilir. Pekiştirme tedavisi ile vücutta kalan çok az sayıdaki blastların ölmesi amaçlanır. Pekiştirme tedavisini idame tedavisi izler. İdame tedavisi akut lenfoblastik lösemideki idame tedavisine çok benzer ve genellikle 2 yıl kadar devam eder.

Remisyona Giren Hastaların Takibi

Remisyona giren hastalar tıbbi takibe girerler; bunun nedeni özellikle ilk yıllarda hastalığın nüks etme oranının yüksek olmasıdır. Bu nedenle remisyondaki  hastalar doktorları tarafından düzenli olarak muayene edilmelidirler. Takipte, aylık kan sayımları, fizik muayene  yapılmalı ve her 3-6 ayda bir kemik iliği biyopsisi yapılarak incelenmelidir. Zaman geçtikçe değerlendirmeler arasındaki süre uzatılabilir, fakat değerlendirmeler süresiz olarak sürdürülmelidir. Beş yıl süreyle remisyonda kalan hastalarda şifa sağlanmıştır, hastalık genellikle nüks etmez.

AML tedavisi gören çocuklar ve genç erişkinlerde kalp hasarı, diğer kanserler ve nörolojik veya kognitif problem riski artış gösterebilir. Birinci basamak hekimi en az yılda bir kez hastanın genel sağlık muayenesini yapmalıdır.

Hastalar hematologlar tarafından düzenli olarak muayene edilmelidir. Hassas bazı moleküler teknikler hastanın kan ve kemik iliğinde standart testlerle saptanamayan az sayıda hücrenin belirlenmesine (minimal rezidüel hastalık-MRH ) imkan sağlar. Lösemi hücrelerinde saptanabilir moleküler anomali olduğunda bu yaklaşım kullanılabilir. Bu özellik remisyondaki hastaların daha duyarlı şekilde takip edilmesini sağlar ve ilave tedavinin gerekli olup olmadığını saptamaya yardım eder. Tedavi sonrasında kemik iliğindeki beyaz kürelerin %1-5’inin blast hücresi olması MRH göstergesi değildir. Bu blast hücre yüzdesi lösemisi olmayan kişilerde de bulunabilir.

Sonuçlar

AML hastaları iyileşmesi güç bir hastalığa sahiptir. hasta ve tedavi eden hekim uyumu tedavi başarısı için çok önemlidir. Günümüzde AML tedavisindeki gelişmeler remisyon ve kür oranlarında artışa neden olmuştur. Yaş, kür oranının en önemli belirleyicisidir. Bazı sitogenetik özellikleri ve APL gibi belirli subtipleri olan genç hastalarda kür olasılığı daha yüksektir (%70-80). Allojenik kök hücre transplantasyonu uygulaması bazı hastalarda kür sağlayabilir. Atmış beş yaş altında AML tanısı alan hastalarda beş yıllık sağkalım oranı %34.9'dur. Atmış beş yaş ve üstündeki hastalarda beş yıllık sağkalım oranı %4.1’dir.